Öldüğünü Kabullenmek
Öldüğünü Kabullenmek
“Babamın ölüm haberini aldığımda beynimden vurulmuşa döndüm ve kendimi çok çaresiz hissettim. Öldüğünde yanında olamadığım için kendimi suçladım. Hiçbir şey sevdiğiniz birini kaybetmenin verdiği acıyla karşılaştırılamaz. Babamı çok özlüyorum!” (Sara).
KÜLTÜRÜ ya da dini ne olursa olsun, çoğu insan için ölümden bahsetmek zordur. Bazı dillerde ölüm kelimesinin verdiği rahatsızlığı hafifletmek için üstü kapalı ifadeler kullanılır. Örneğin Türkçede biri için “öldü” demektense “onu kaybettik”, “aramızdan ayrıldı” veya “hayata gözlerini yumdu” gibi ifadeler kullanılır.
Tabii en yumuşak ifadeler bile, sevdiği birini kaybeden kişinin yaşadığı yoğun acıyı çok az hafifletebilir. Bazıları o kadar derin bir keder hisseder ki, yaşanan gerçeği kabullenemezler.
Sevdiğiniz birini kaybettiyseniz siz de gerçeği kabullenmekte zorlanabilirsiniz. Belki her şey yolundaymış gibi davranmaya çalışıyorsunuz, fakat içinizde yaşadıklarınızı siz biliyorsunuz. Tabii herkes kederini aynı şekilde yaşamaz; dolayısıyla üzüntünüzü dışa vurmuyorsanız bu, duygularınızı bastırdığınız anlamına gelmez. * Fakat acı çeken diğer kişilerin, belki de aile fertlerinizin önünde farklı görünmeye çalışıyorsanız, o zaman sorun var demektir.
“Benim Yas Tutmak İçin Zamanım Olmadı”
24 yaşındayken annesini kaybeden Nathaniel’in durumunu düşünelim. O şunları söylüyor: “İlk başta allak bullak oldum. Babama ve annemin perişan durumdaki birçok dostuna destek olmam gerektiğini düşünüyordum. Bu yüzden benim yas tutmak için zamanım olmadı.”
Bir yıldan daha uzun bir süre geçmesine rağmen Nathaniel hâlâ annesinin ölümünü kabullenemediğini fark etti. Sözlerine şöyle devam ediyor: “Babam hâlâ sık sık acısını benimle paylaşıyor ve bu aslında iyi bir şey. Bu konuda konuşmaya ihtiyacı var ve ona yardım edebildiğim için mutluyum. Fakat ben desteğe ihtiyaç duyduğumda, sanki gidecek hiçbir yerim yokmuş gibi hissediyorum.”
Hastalara bakanlar ve ölüm gerçeğiyle sık sık yüz yüze gelen doktorlar da kendilerini duygularını bastırmak zorunda hissedebilir. 20 yıldan uzun süredir doktorluk yapan Heloisa’nın durumuna bakalım. O, birbirine bağlı bir toplumun yaşadığı bir bölgede çalışıyordu ve hastalarıyla yakın ilişkisi vardı. Şunları söylüyor: “Hastalarımın çoğunun son dakikalarında yanlarındaydım ve bazıları çok sevdiğim arkadaşlarımdı.”
Heloisa gözyaşı dökmenin rahatlamanın doğal bir yolu olduğunu fark etti. Şöyle diyor: “Yine de ağlamak bana zor geliyordu. Sürekli başkaları için güçlü olmam gerektiğini düşündüğümden duygularımı belli etmemeye çalışıyordum. Onların da benden bunu beklediğine inanıyordum.”
“Ev Onsuz Bomboştu”
Yalnızlık, sevdiği birini kaybedenler için belki de en büyük zorluklardan biridir. Örneğin 19 yaşındayken annesini kanserden kaybeden Ashley şunları söylüyor: “Annem öldükten sonra ne yapacağımı bilemedim ve kendimi yapayalnız hissettim. O benim en iyi arkadaşımdı. Birlikte o kadar çok zaman geçirmiştik ki!”
Şüphesiz Ashley için her gün eve gelip annesinin evde olmadığını görmek çok zordu. Şöyle diyor: “Ev onsuz bomboştu. Birçok kez odama gittim ve resimlerine bakarak ağladım, birlikte yaptığımız şeyleri düşündüm.”
İster ailenizden birini ister çok sevdiğiniz bir arkadaşınızı kaybetmiş olun şunu unutmayın: Bu acıyı yaşayan tek kişi siz değilsiniz. Ve pek çok kişi bu acıyla başa çıkabildi. Bunu nasıl yapabildiklerini öğrenmek isterseniz lütfen sonraki makaleyi okuyun.
[Dipnot]
^ p. 5 Herkes kederini farklı şekilde yaşadığından, sevdiği biri öldüğünde duygularını dışa vurmayan biri hakkında belirli yargılara varmak haksızlık olur.
[Sayfa 5’teki pasaj]
“Annem öldükten sonra ne yapacağımı bilemedim ve kendimi yapayalnız hissettim. O benim en iyi arkadaşımdı” (Ashley)