İnsanlar Neden Yaşamaktan Vazgeçiyor?
İnsanlar Neden Yaşamaktan Vazgeçiyor?
“İntihar eden her kişinin kendine göre güdüleri ya da nedenleri vardır: Bunlar çok özeldir, bilinemez ve dehşet vericidir.”—Kay Redfield Jamison, psikiyatr.
“YAŞAMAK bana ıstırap veriyor.” 20. yüzyılın başlarında Japonya’da tanınmış bir yazar olan Ryunosuke Akutagawa intihar etmeden kısa bir süre önce böyle yazdı. Ancak bu açıklamasına şu sözlerle başlamıştı: “Elbette ölmek istemiyorum, fakat . . . ”
Bir psikoloji profesörü, intihar eden kişilerden birçoğunun Akutagawa gibi gerçekten ölmek istemediğini, fakat “olup bitenlere son vermek” istediğini söyledi. İntihar notlarında çok sık yer alan ifadeler de bunu ima ediyor. ‘Buna daha fazla dayanamam’ ya da ‘Neden yaşamaya devam edeyim?’ gibi sözler yaşamın acı gerçeklerinden kaçmaya duyulan derin bir arzuyu gösterir. Fakat bir uzmanın tanımladığı gibi, intihar “basit bir nezleyi nükleer bomba ile tedavi etmek gibidir.”
İnsanların intihar etme nedenleri değişik olsa da, genellikle yaşamdaki belirli olaylar intihara yol açar.
İntihara Yol Açan Olaylar
Umutsuzluğa yenik düşerek intihar eden gençler için, başkalarına sıradan gibi gelebilen meselelerin bile intihar nedeni olması ender görülen bir durum değildir. Gençler acı çektiklerinde ve bu konuda hiçbir şey yapamadıklarında, ölümlerini kendilerini incitmiş kişilerden öç alma aracı olarak görebilirler. Japonya’da intihar etmeyi düşünen kişilere terapi
konusunda bir uzman olan Hiroshi Inamura şunları yazdı: “Çocuklar kendilerine eziyet çektirmiş kişileri ölümleri aracılığıyla cezalandırmak üzere içten gelen bir arzu duyarlar.”Britanya’da yakın zamanlarda yapılan bir anket, çocukların aşırı şiddete maruz kaldıklarında, intihar girişiminde bulunma olasılıklarının yaklaşık yedi kat arttığını gösterdi. Bu çocukların çektikleri duygusal acı gerçektir. Kendini asan 13 yaşındaki bir erkek çocuk, ona fiziksel ve duygusal açıdan eziyet çektirmiş, hatta zorla parasını almış olan okuldaki beş gencin adının bulunduğu bir not bıraktı. Notunda “Lütfen diğer çocukları koruyun” diye yazdı.
Başkaları ise okulda ya da kanunla başları belaya girdiğinde, bir aşk ilişkisi sona erdiğinde, karneleri kötü olduğunda, sınavlar süresince stres yaşadıklarında ya da gelecekle ilgili endişeleri yüzünden cesaretleri kırıldığında intihar etmeye kalkışabilirler. Mükemmeliyetçi olmaya eğilimli olabilen çok başarılı gençlerde ise, gerçek ya da hayal ürünü olsun bir başarısızlık veya ihmal, intihar girişimine neden olabilir.
Yetişkinlerde en sık intihara yol açan olaylar mali ya da işle bağlantılı sorunlardır. Japonya’da ekonomik çöküş yıllarından sonra, yakın zamanlarda intiharlar yılda 30.000’i aştı. Mainichi Daily News gazetesine göre, kendini öldüren orta yaşlı erkeklerin dörtte üçü “borçlar, ticari başarısızlıklar, yoksulluk ve işsizlikten kaynaklanan sorunlar yüzünden” intihar etti. Ailevi sorunlar da intihara yol açabilir. Finlandiya’da yayımlanan bir gazete şu haberi verdi: “Son yıllarda boşanmış orta yaşlı erkekler” en riskli gruplardan birini oluşturuyor. Macaristan’da yapılan bir araştırmada intiharı düşünen kızların çoğunluğunun parçalanmış ailelerde büyümüş olduğu görüldü.
Özellikle yaşlı kişilerde, emeklilik ve fiziksel hastalık da intihara yol açan başlıca etkenlerdir. İntihar çoğu kez acılardan bir kaçış yolu olarak seçilir; bunun olması için bir hastalığın ölümcül olması gerekmez, hastanın, ıstırabının dayanılmaz olduğunu düşünmesi yeterlidir.
Bununla birlikte, herkes bu tür olaylara intihar ederek tepki göstermez. Tersine insanların çoğunluğu böyle stresli durumlarla karşılaştığında intihar etmez. Öyleyse çoğu kişi intiharı seçmediği halde, neden bazıları bunu bir çözüm olarak görüyor?
İntiharın Ardında Yatan Etkenler
Johns Hopkins Üniversitesi Tıp Okulu’nda psikiyatri profesörü olan Kay Redfield Jamison şöyle söylüyor: “Ölüm kararlarının çoğu, olayların nasıl yorumlandığına bağlıdır.” Şunu ekliyor: “Çoğu zihin sağlıklı olduğunda, herhangi bir olayı intiharı gerektirecek ölçüde yıkıcı olarak yorumlamaz.” ABD Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü’nden Eve K. Mościcki birkaç etkenin –bu etkenlerden bazıları hemen fark edilmez– bir araya gelerek, intihara sürükleyen davranışa yol açtığına işaret ediyor. İntiharın ardında yatan bu etkenler arasında ruhsal hastalıklar, bağımlılık, genetik yapı ve beynin kimyası bulunur. Bunlardan bazılarını ele alalım.
Bu etkenlerden en başta gelenleri ruhsal hastalıklar ve bağımlılıktır; bunların arasında depresyon, çift kutuplu psikoz, şizofreni ve alkol ya da uyuşturucu bağımlılığı da bulunur. Avrupa
ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan araştırmalar, intiharların yüzde 90’ından fazlasının böyle hastalıklarla bağlantılı olduğunu gösteriyor. Aslında İsveçli araştırmacılar bu tür bir hastalığı olmayan erkeklerde intihar oranı 100.000’de 8,3 iken depresyon geçiren erkeklerde bu oranın 100.000’de 650’ye fırladığını gördüler! Uzmanlar Doğu ülkelerindeki intiharlara da benzer etkenlerin yol açtığını söylüyorlar. Yine de, depresyon ile intihara yol açan olaylar bir araya geldiğinde bile intihar kaçınılmaz değildir.Eskiden kendisi de intihar girişiminde bulunmuş olan Profesör Jamison şöyle diyor: “İnsanlar her şeyin düzeleceğine inandıkları sürece, depresyona dayanabilir ya da tahammül edebilir gibi görünüyorlar.” Bununla birlikte Jamison, devamlı artan umutsuzluğun dayanılmaz hale geldiğini, zihnin intihar dürtülerini engelleme yeteneğinin giderek zayıfladığını saptamış. Bu durumu, sürekli frene basılması sonucunda bir arabadaki balataların yavaş yavaş aşınmasına benzetiyor.
Depresyon tedavi edilebildiğinden, böyle bir eğilimin farkına varmak önemlidir. Acizlik duyguları tersine dönebilir. İnsanlar intiharın ardında yatan etkenlerin üstesinden gelirlerse, çoğu kez intihara yol açan duygusal acılara ve streslere farklı şekilde tepki gösterebilirler.
Bazı kişiler, birçok intiharın ardında yatan etkenin kişinin genetik yapısı olabileceğini düşünür. Kişinin mizacında genlerin rol oynadığı doğrudur; ayrıca araştırmalar bazı ailelerin soylarında intiharların başkalarınınkinden daha fazla olduğunu göstermektedir. Fakat, Jamison şöyle diyor: “İntihara olan genetik bir eğilim, asla intiharın kaçınılmaz olduğu anlamına gelmez.”
Beynin kimyası da intiharın ardında yatan bir etken olabilir. Beyindeki milyarlarca sinir hücresi (nöron) elektrokimyasal olarak iletişim halindedir. Kimyasal bilgi taşıyan sinir ileticileri (nörotransmitter), sinir liflerinin dallara ayrılmış uç kısımlarında bulunan, sinaps adındaki küçük aralıklardan geçerler. Bir sinir ileticisi olan serotonin’in düzeyi kişinin intihara olan biyolojik eğiliminde pay sahibi olabilir. Inside the Brain kitabı şunu açıklıyor: “Düşük serotonin düzeyi . . . . bir kişinin kendi varlığına olan ilgisini azaltıp, depresyon ve intihar riskini artırarak yaşamdaki mutluluğu alıp götürebilir.”
Bununla birlikte gerçek şu ki, intihar etmek hiç kimsenin kaderi değildir. Milyonlarca kişi duygusal acı ve stresle mücadele ediyor. Belirleyici etken, bazılarının kendilerini öldürmesine yol açan baskılara zihin ve yüreğin nasıl tepki gösterdiğidir. Sadece doğrudan intihara yol açan nedenlerin değil, intiharın ardında yatan etkenlerin de üstesinden gelinmelidir.
Öyleyse, yaşamdan bir ölçüde yeniden zevk alıp heyecan duymayı sağlayacak daha olumlu bir görüş açısına sahip olmak için neler yapılabilir?
[Sayfa 6’daki çerçeve]
Cinsiyet ve İntihar
Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan bir araştırmaya göre, kadınların intihar girişiminde bulunma olasılığı erkeklerden iki ila üç kat fazla olmasına rağmen, erkeklerin bu girişimi ölümle sonuçlandırma olasılığı kadınlardan dört kat fazladır. Kadınların depresyon geçirme olasılığı erkeklerden en az iki kat fazladır; bu durum, kadınların neden daha fazla intihar girişiminde bulunduğunu açıklayabilir. Bununla birlikte, kadınların depresif hastalıkları çok ağır olmayabildiğinden, onlar fazla şiddetli olmayan intihar yöntemlerine başvurabilirler. Diğer taraftan erkekler sonuçlandıracaklarından emin olmak için daha şiddetli ve kesin yöntemler kullanmaya eğilimli olabilirler.
Ancak, Çin’de intihar girişimlerinin ölümle sonuçlanma oranı kadınlarda erkeklerden daha yüksektir. Aslında, bir araştırma dünyadaki kadın intiharlarının yaklaşık yüzde 56’sının Çin’de, özellikle de kırsal bölgelerde meydana geldiğini gösteriyor. Bu ülkedeki kadınların düşünmeden intihar girişiminde bulunduğu, bu girişimlerin ölümle sonuçlanma nedenlerinden birinin de öldürücü tarım ilaçlarının kolayca elde edilmesi olduğu söyleniyor.
[Sayfa 7’deki çerçeve/resim]
İntihar ve Yalnızlık
Yalnızlık, insanları depresyona ve intihara sürükleyen etkenlerden biridir. Finlandiya’da intiharlarla ilgili bir araştırmayı yürüten ekibin başında olan Jouko Lönnqvist şunları söyledi: “[İntihar edenlerin] büyük bir kısmı günlük yaşamlarında yalnızdı. Boş vakitleri çoktu; fakat sosyal ilişkileri azdı.” Japonya’daki Hamamatsu Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde psikiyatr olan Kenshiro Ohara, bu ülkedeki orta yaşlı erkeklerin intiharlarında son zamanlarda görülen ani artışın ardında yatan etkenin, duygusal “soyutlanma” olduğunu söyledi.
[Sayfa 5’teki resim]
Yetişkinlerde en sık intihara yol açan olaylar mali ya da işle bağlantılı sorunlardır